Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi Namıdiğer İstanbul Sözleşmesi... Türkiye dün gece yarısı Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesin'den çekildi.
Peki feshedilen bu sözleşme nedir?
Nahide Opuz kendisini tehdit eden, defalarca şiddet uygulayan kocasını devlet makamlarına tam 36 kez şikayet etmesine rağmen korunmadı. Kendisini korumadıklarını söyleyerek devlete karşı 15 temmuz 2002'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açtı. Nahide Opuz davasıyla Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde aile içi şiddete karşı vatandaşlarını koruyamadığı gerekçesiyle ceza alan ilk ülke oldu.
Avrupa'da ilk defa bir devlet Avrupa İnsan Hakları mahkemesi önünde kadın vatandaşına ayrımcılıktan hüküm giydi. İşte İstanbul sözleşmesinin temelinde Nahide Opuz davası yatacaktı. Artık bu düzene bir çare bulunmalıydı...
Bunun sonucunda Avrupa Konseyi İstanbul'da toplandı. kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet nasıl son bulabilir diye düşündüler. Avrupa birliğine üye ülkeler de dahil istatiksel olarak bakıldığında ev içinde kadın ve kız çocuklarının gördüğü şiddet artıyordu. Kadına karşı her türlü şiddet global bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösterdi.
Bunun için de uluslararası işbirliğine ve dil birliğine ihtiyaç duyuldu. Artık ülkeler kadına yönelik her türlü şiddete "dur" demek için kadın ve erkek eşitliği için belirli hükümlülükleri yerine getirmeliydi. Türkiye'nin öncülüğünde uluslarası bir insan hakları sözleşmesi hazırlamaya karar verildi. Kadın sivil toplum kuruluşları da dahil edilerek bir sözleşme taslağı hazırlandı.
Müzakere aşamasından itibaren Türkiye etkin bir rol oynadı. Prof. Dr. Feride Acar, Prof Dr. Yakın Ertürk gibi Türk akademisyenleri ve Ak Parti milletvekili Nursuna Memecan'ın ve Fatma Şahin'in katkılarıyla da devlete bağlı sorumluluklar yükleyen bir metin hazırlandı ve 11 Mayıs 2011' de imzaya açıldı.
İstanbul sözleşmesi adını nasıl aldı?
İstanbul'da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi ismini aldı. Türkiye vatandaşlarını koruyamıyor imajını düzeltmek için İstanbul Sözleşmesi'ne en hızlı imzalayıp, yürürlüğe koyan ülke oldu. İlk imzayı Türkiye adına Ahmet Davutoğlu attı. Daha sonra meclise sunulan İstanbul Sözleşmesi AKP, CHP, MHP ve BDP'nin oy birliğiyle 246 kabul ve 0 ret oyuyla mecliste onaylandı. Böylece Türkiye 4 Mart 2012'de sözleşmeyi ilk onaylayan ülke oldu. İstanbul sözleşmesi kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belgedir.
Peki, bu sözleşme devlete ne gibi yükümlülükler veriyor?
Bu sözleşme diyor ki; Sen devlet olarak kadının güvende olması için yeterli sayıda sığınma evi açmalısın. Günün her saati ücretsiz telefon yardım hattın olmalıdır. Soruşturma ve yargılama sürecinde mağdurlara koruma tedbirlerinden yararlanmalarını sağlayacaksın. Mağdurlara ve çocukları psikolojik ve hukuki danışmanlığın yanı sıra tıbbi yardım da sağlayan özelleştirilmiş destek hizmetleri düzenleyeceksin. Gelenek, töre, din ya da namus gerekçelerini herhangi bir şiddet eyleminin bahanesi, gerekçesi olarak kabul edilmemesini sağlayacaksın. Namusu gerekçe göstererek ceza da indirime gitmeyeceksin. Eğitimin her kademesinde eşitliği ele alan konuları ders müfredatına ekleyeceksin.
Yani İstanbul sözleşmesine göre taraf devletler, kadınların güçlendirilmesi için çeşitli uygulamalar ve politikalar geliştirmek zorundadır. Kadınlar ve erkekler arasında eşitsizliği ortadan kaldırmak için kolları sıvamalıdır. Sözleşme kadın ve erkek farketmez, toplumsal cinsiyet rollerine karşı durulabilir diyor.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersi müfredattan kaldırıldı
Milli Eğitim bakanlığı 2019, 2020 Eğitim Öğretim yılı hedef listesine Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersini de ekledi. İnsanlara cinsiyet eşitliği bilincinin kazandırılması için okullarda eğitim verilmesi, eğitim camiasında sevinçle karşılandı fakat bazı kesimlerin "ahlaksızlık" tanımlamasından sonra 24 saat bile dolmadan bu dersten vazgeçildi.
Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı nasıl çarpıtıldı?
Toplumsal cinsiyet kadın ve erkeği eşit bireyler olarak algılamaktan bahsederken, Toplumsal cinsiyet eşitliği lafını çarpıtarak bu proje bir cinsiyetsizleştirme projesidir dediler. Bu sözleşme cinsiyet rollerine savaş açan, kadını erkekleştirme, erkeği kadınlaştırma politikaları uygulamaktadır denmekteydi. Hatta akp'li bir milletvekili çıkıp, tavuktan horozluk yapmasını bekleyemezsiniz dedi. Sözleşmenin üçüncü maddesinde yer alan aile kavramının içine, birlikte yaşayan bireylerde dahil ediliyor. Yani sözleşme evli olmayan bireyleri de koruyor. Meşhur ensar vakfı işte bu madde de yer alan aile kavramının içine, birlikte yaşayan bireylerinde dahil edilmesine karşı çıkıyor. Bu sözleşme zinayı meşrulaştırıyor dediler.
Sözleşme'nin orjinal hali nasıl değiştirildi?
Ancak bu sözleşme de resmi çeviri aile içi şiddet olarak tercüme edilmişken metnin orjinal dilinde zaten ev içi şiddetten bahsediliyor. Yani oraya aile kavramını hükümet koyuyor. Sözleşmenin orjinal dilinde 'aile içi' şiddetten değil 'ev içi' şiddetten bahsediliyor. Ev içi şiddet kavramının içine de kadın, erkek, çocuk, yaşlı herkes dahil ediliyor.
Üstüne bir de sözleşme yüzünden boşanma davaları artıyor dediler. Ak Parti'nin MYK toplantısında erdoğan'a sunulan rapora göre; 2014'te 202.017 boşanma davası açılırken bu sayı 2019 yılında 248.640 oldu denilerek İstanbul Sözleşmesinin boşanma davalarına etkisi tartışılmaya başlandı. Bazı kurmaylar İstanbul Sözleşmesi'nin kadının kendisini savunmasına ve mahkemeye gitmesine olanak sağladığını, bunun iyi bir gelişme olduğunu savunurken bazı kurmaylar da sözleşme yüzünden boşanmaların arttığını bu yüzden Türk aile yapısının zarar gördüğünü söyledi.
Cemaat ve Tarikatlar tepki gösterdi
Bu tartışmalar sürerken Abdurrahman Dilpak gibi isimler de sözleşmeyi ve sözleşmeyi destekleyen kadınları çirkin bir dille eleştirdiler. İsmail ağa cemaatinin resmi internet sitesinde yayınladığı bildiri de İstanbul Sözleşmesi'nin islami değerlere savaş açtığını, kadına yaratılış amacının aksine misyonlar yüklediğini ve bu yönüyle ahlaki yapımızı ve ecdadımızdan bize intikal eden aile medeniyetimizi yıkmayı hedeflediğini bildirerek, sözleşmenin feshedilmesini istediklerin yazdılar.
Erdoğan, Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu İstanbul sözleşmesi'nin bağlayıcı olmadığını söyleyerek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projelerine karşı oluşan rahatsızlığı anladığını söyledi. Ak Partili Metin Er, İstanbul Sözlemesine "evet oyu verdiğim için pişmanım neye evet dediğimizi bilmeden evet dedik" diye açıklamada bulundu. Milletin vekilleri 'millet' adına bir sözleşmeye onay veriyor fakat neye onay verdiklerini bile bilmiyorlar...
İstanbul Sözleşmesine destek veren AKP'liler de bulunuyor
İstanbul sözleşmesi daha önce bir avuç insan dışında bilinmeyen bir sözleşmeydi. Ancak şimdi, İstanbul Sözleşmesi kaldırılmalı kampanyası toplumun geniş kesimine yayılmış duruma geldi. Açıp sözleşmenin tek harfini bile okumayan insanlar kaldırılmasına destek verdi. Fakat AKP'nin kendi içerisinde özellikle de kadın tabanında destekleyenler de bulunuyor. Aile bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Ak Parti grup başkan vekili Mehmet Muş gibi isimler sözleşmeden çıkmanın doğru olmayacağını savunuyor. Yine Ak Parti Sosyal Politikalar Başkanı Fatma Betül Sayan Kaya yıllardır yürürlükte olan bir sözleşmenin gündeme oturtulmasını doğru bulduğunu açıkladı.
İstanbul Sözleşmesinin gerçek amacı çarptırıldı ve manipüle edildi
İstanbul sözleşmesinin neden etkin uygulanmadığını tartışmamız gerekirken adı İstanbul olan bir sözleşmeden Türkiye olarak çekilmeyi tartışıyoruz. Koca bir sözleşme eşcinsellik ve gayrimeşru ilişki çizgisine indirgenerek manipüle ediliyor. Bu sözleşmeyi aile değerlerimizi, kültürümüze bir saldırı olarak görmek ya da böyle göstermeye çalışmak kadınlar için bu kadar mücadele eden insanlara, kadınlara büyük haksızlık... İstanbul sözleşmesi aileyi yıkmıyor, eşcinselliği özendirmiyor. Sözleşme sadece şiddet mağduru insanların hayatını korumaya çalışıyor.